GÜLERYÜZLÜ İNSANLARIN ÜLKESİ ENDONEZYA




GÜLERYÜZLÜ INSANLARIN ÜLKESI ENDONEZYA

Mükerrem Cahide Saraoğlu (Moral Dünyası Dergisi - 2013)


Hacda, umrede en beğendiğimiz hacı profilidir Endonezyalı hacılar… Kibarlıkları, temizlikleri, sakinlikleri, nezaketleri takdire şayandır. Mübarek mekânlarda birlikte yaşanan hoş anlar hafızalarda yer ederken, memlekete dönülünce hep övgüyle bahsedilir onlardan… İşte nasibimize bu güzel insanların ülkesine yolculuk düşünce, heyecan kapladı içimizi… Güler yüzlü insanların gülen yüzlü ülkesi Endonezya… Çok uzak bir coğrafyanın, gönlümüze yakın insanları onlar…

Endonezya bir adalar ülkesi… Ülke irili ufaklı 17 bin 508 adadan oluşuyor ve bu adalar oldukça geniş bir alana yayılmış. Şöyle bir hayalimizde canlandırmak açısından ülkenin doğu-batı eksenindeki uzunluğunun, Avrupa kıtasının aynı eksendeki uzunluğundan daha fazla olduğunu belirtmek yerinde olur sanırım. Coğrafya bu kadar geniş olunca, doğal olarak kültür çeşitliliği de artıyor. Endonezya 250 milyon nüfusla dünyanın dördüncü ülkesi… Aynı zamanda en kalabalık Müslüman ülke özelliğini taşıyor. Nüfusun yüzde 90’ını Müslümanlar oluşturuyor, kalan kısım ise Hıristiyan, Hindu ve Budistlerden oluşuyor.

Motosiklet cenneti bir ülke
Başkent Jakarta’ya hafif puslu bir havada iniyoruz. Ekvator kuşağındaki Endonezya’nın iki mevsimi var: Yağmurlu yaz ve yağmursuz yaz. Yağmur mevsiminin başlangıcında gittiğimiz ülkeye ilk adımımızı güneşsiz bir havada atmak nasip oldu. Gerçi kapalı havaya aldanmamak lazımmış, havaalanından çıkar çıkmaz bunaltıcı bir sıcağın içine düşüverdik. Alışmamız gereken üç şeyle de ilk kez burada tanıştık. Aşırı sıcak, bol sıfırlı paralar ve arı gibi her taraftan çıkan vızır vızır motosikletler. Ülkede inanılmaz derecede çok motosiklet var. Kadın erkek herkes motosiklet kullanıyor. Motosiklet hem ekonomik, hem de trafik probleminin çözülemediği ülkede, pratiklik sağladığı için tercih ediliyor. Neredeyse her evin önünde motosiklet var. Burada çocuklar motosiklet sırtında büyüyorlar. Bazen 4-5 kişilik bir aileyi bir motosikletin üstünde görebilirsiniz. Ya da yüklü miktarda eşya hatta hayvan taşıyanları... İşin en zor kısmı ise ardı arkası kesilmeyen motosikletlerin arasından karşıdan karşıya geçmek.

Sinirlenmeyen insanlar
Endonezya insanı sıcak ve cana yakın. Kolay kolay sinirlenmiyorlar. Trafikteki onca sıkışıklığa rağmen bizdeki gibi korna sesleri, bağırıp çağırmalara pek rastlamadık. Din, dil, kültür farklılıklarıyla birlikte hoşgörü içinde yaşamayı başarıyorlar. Endonezya’daysanız hep güler yüzlü insanlar göreceksiniz etrafınızda... Güney Asya coğrafyasının tipik özelliklerinden zengin-fakir arasındaki uçurum, burada da kendini hissettirmiyor değil. Ama pek çoğu fakir bir hayatın içinde olsa da mutluluk okunuyor çehrelerinden... Kişisel temizliklerine çok özen gösterdikleri her hallerinden belli oluyor. Ülkede dışarıda yemek yeme ya da dışarıdan yemek alma alışkanlığı oldukça yaygın. Akşama yakın caddelerde seyyar mutfaklar kurulmaya başlıyor, iş çıkışı yemeğini alan gidiyor. Pirincin  temel besin kaynağı olduğu Endonezya’da, ekmek yeme alışkanlığı yok. Zaten büyük marketler dışında ekmek de satılmıyor. Yemekleri de, damak zevki de bizimkinden oldukça farklı. Yemeklerin geneline karşıdan bakmayı tercih etsek de, en azından helal yemek bulma problemi yaşamamak sevindirici…

Namazı seven insanlar
Endonezya’da namaz kılma oranı oldukça yüksek. Değişik mimarilerde inşa edilmiş hoş camiler sürekli bir hareket içerisinde... Hatta benzin istasyonlarında ve alışveriş merkezlerindeki “mushola” diye adlandırdıkları küçük mescitlerde bazen sıra beklemek durumunda bile kalınabiliyor. Tesettürlü ya da tesettürsüz her kadın namaz kılarken mutlaka “mukena” adını verdikleri namaz elbisesini giyiyor; hatta evde yalnız namaz kılarken bile… Umrede sıklıkla karşılaştığımız Endonezyalı bayanların giydiği iki parçadan oluşan beyaz kıyafeti onların yerel kıyafeti sanırdım. Oysa bu kıyafet onların namaz elbisesiymiş. Her bayan, çantasında mukena taşıyor, bazı büyük camilerde bayanların mukenalarını giyip çıkarmaları için özel odalar bile yapılmış.

Sıcak iklimden dolayı camilerin büyük kısmında halı tercih edilmiyor. Camilerin pırıl pırıl oluşu dikkat çekici… İlginç bir nokta da camilerde resmî imam bulunmaması... Her daim tazelenen cemaate, cemaattekilerden biri imam olup namazı kıldırıyor. Bayram ve teravih gibi durumlarda ise devletin genellikle üniversite hocalarından oluşan imamları görevlendirdiğini öğreniyoruz.

Başkent Jakarta’nın simgelerinden İstiklal Cami, Güneydoğu Asya’nın en büyük, dünyanın da 4. büyük camisi unvanına sahip. Caminin bir diğer özelliği ise Endonezya’nın bağımsızlığını simgeleyen bir yapı olarak inşa edilmiş olması ve bağımsızlık kutlamalarına ev sahipliği yapması... Yapımı 17 yıl süren ve 1978 yılında ibadete açılan camide aynı anda120 bin kişi namaz kılabiliyor; hatta bayram namazlarında açık kısımlarla bu sayı 200 bine kadar çıkıyor. Burası bir caminin ötesinde, aslında olması gerektiği gibi seminer, konferans, sergi, eğitim ve alışveriş amaçlı işlev gören sosyal bir yapı…

İstiklal Camii’ne doğru adımlarımızı atarken alışık olduğumuzun dışında bir camiyle karşılaşacağımızı fark ediyoruz. Caminin girişindeki çevre düzenlemesi modern bir alışveriş merkezine giriyormuşsunuz hissini uyandırıyor. Giriş kapısının hemen solundaki çocuk bahçesi burada her ihtiyacın düşünülmüş olduğu bilgisini veriyor. İçeri girdiğimizde ayakkabılarımızı, bir otel resepsiyonu görünümündeki özel bölümdeki görevliye teslim ediyoruz. İstiklal Camii’nde hâkim unsur olan metal, mekâna modern bir hava katmış. İlginç görünümlü abdest alma yerlerinden, sade kubbe süslemelerine kadar her yerde metalin ışıltısı altındasınız. Caminin Hıristiyan mimarı Frederich Silaban aynı zamanda ülkenin bağımsızlık simgesi olan bu yapıda ahşap kullanmayıp, paslanmaz çelikte ısrar etmiş. Nedeni ise yüzyıllarca yeniliğini koruyacak bir eser yapmaya söz vermiş olması…

İstiklal Camii’nde, Endonezyalıların deyimiyle “Mescid İstiklal”de kullanılan ölçü ve unsurlar hep önemli bir olaya işaret ediyor. Mesela cami metal kaplamalı 12 dev sütun üzerinde inşa edilmiş, bu Peygamber Efendimizin (a.s.m.) doğum günü olan 12 Rebiülevvel’i simgeliyor. Caminin 5 katlı oluşu, İslam’ın 5 şartı ile ilişkili. Esmaü’l-Hüsna olarak isimlendirilmiş 7 kapı, 7 cennet tabakasına işaret ediyor. Tek minare Allah’ın bir oluşunu simgelerken, minare yüksekliği olan 66,66 metre Kuran’ın 6666 ayetine gönderme yapıyor. Minarenin 30 metrelik çelik doruk kısmı ise Kur’an-ı Kerim’in 30 cüzünü simgeliyor. Kubbe çapı 45 metre ve bu da Endonezya’nın Hollanda egemenliğinden kurtulduğu 1945 yılına işaret ediyor. İstiklal Camii devletin resmî imam görevlendirdiği tek cami olma özelliği de taşıyor.

Oldukça sade tutulmuş mihraba yakın bir yerde namazlarımızı eda ettikten sonra, camiyi dolaşıyoruz. Dev sütunların diplerindeki kitaplıklara imrenmemek elde değil. Kitap okuyanların yanı sıra, sıcağın etkisiyle olsa gerek, uyuyanlar da yok değil. Biraz daha dış kısımlara doğru yürürken öğretmenlerini dikkatle dinleyen öğrencilere rastlıyoruz. Cami içinde okul pek de alışık olduğumuz bir manzara değil doğrusu. Üstelik sınıfın dört bir yanı da açık. Fotoğraflarını çektiğimizi fark eden öğretmenleri, önce hoş geldiniz diyor, sonra bir çırpıda sınıfı tahtanın önüne toplayıveriyor. Öğrencilerle birlikte birkaç kare fotoğraf daha çekiyoruz. Yeri gelmişken belirteyim, Endonezyalılar fotoğraflarının çekilmesinden çok hoşlanıyorlar, talep ettiğinizde hiç nazlanmıyorlar.

Daha sonra yetişkinlere ait bir sınıfın önünden geçip, minarenin altındaki avluya ulaşıyoruz. Avlunun ortasında yer alan Kâbe maketi, bu mekânın hac eğitimi için kullanıldığı bilgisini veriyor. Camide bir de devasa bir davulla karşılaştık. Bu davul cuma ezanlardan önce vaktin girdiğini haber vermek için çalınıyormuş ve bu Endonezya’da geçmişten gelen bir gelenekmiş.

İstiklal Camii’nin bizim alışageldiğimiz camilerden mimari olarak da, işlev olarak da oldukça farklı yapısı hoşumuza gidiyor. Kurban Bayramı’nda başka bir şehirde bulunmamız gerektiğinden, burada yüz bini aşan Müslüman’la birlikte bayram coşkusunu yaşamayacak olmanın hüznüyle Mescid İstiklal’e veda ediyoruz.

Bali’de bayram namazı
Endonezya’nın genelinde Müslüman nüfus çoğunluktayken, Endonezya’nın turistik adası Bali’de nüfusun yüzde 80’ini Hinduistler oluşturuyor. Her evin önünde küçük heykel tarzı tapınaklar var ve bu totemlere günde birkaç küçük kaplar içinde yiyecekler sunuluyor. İnsanlar bu sunuşları yapmadan işe başlamıyorlar. Dükkânların önlerinde, çalışma masalarının üstünde, arabalarda hep muz yaprağından yapılmış ve içinde çiçek ve pirinç taneleri bulunan küçük kare kaplar var. Her yer büyüklü küçüklü tapınaklarla dolu. Bayramı Müslümanların az olduğu bir bölgede geçireceğimiz için, Endonezya’nın bayram coşkusunu tam hissedemeyeceğiz endişesi de yok değil içimizde... Bayram namazı için otelimize en yakın camiye taksi tutarak gitme planlarını yapmışken, arefe akşamı küçük bir esnaf, kendisinin de Müslüman olduğunu ve çok yakında küçük bir cami bulunduğunu söylüyor. Sevinerek yol tarifi alıyoruz.

Bayram sabahı sokağa çıkar çıkmaz tekbir seslerinin havasına kaptırıyoruz kendimizi… İnsanın içindeki bayram coşkusunu zirvelere çıkaran bu tekbirler, sanki Mescid-i Haram’a doğru yol alıyormuşuz duygusunu yaşatıyor. Yürürken bir yandan da bayram coşkusunu katlayan bu tekbirler neden bizim ülkemizde okunmuyor sorusuna cevap arıyorum içimden... Caddeye çıktığımızda seccadelerini omuzlarına atmış Müslümanların, bize tarif edilen yönün aksine doğru yürüdüğünü görüyor ama tereddüt etmeden arkalarına düşüyoruz. Yaya ve motosikletlilerden oluşan cemaat gittikçe çoğalırken yükselen tondaki tekbir sesleri camiye yaklaştığımızı haber veriyor. Köşeyi döner dönmez ise karşılaştığımız manzara karşısında eşimle birbirimize bakıp gülümsüyoruz. Bayram namazını stadyumda kılacağımızı anlıyoruz çünkü…

Heyecanla çimlerin üzerinde yerlerimizi alıp, akın akın namaza gelen Endonezyalı kardeşlerimizi seyrediyoruz. Çocuklarının ellerinden tutmuş, geleneksel kıyafetler sarong ve mukenalarını giymiş yüzlerce Endonezyalı stadyumu yavaş yavaş dolduruyor. Bu anın tadını sonuna kadar çıkarmaya çalışırken, bir yandan da ülkemde ailece bayram namazına gidebilmenin hayallerini kurmuyor değilim. Sırtımızda güneşin sıcağını hissetmeye başladığımız demlerde önde erkekler, arkada bembeyaz mukenalara bürünmüş bayanlar bayram namazımızı eda ediyoruz. Hiç unutamayacağımız bu bayram namazını bize hediye ettiği için de Rabbimize şükrediyoruz.

Küçük yaşlarda başlayan hac eğitimi
Endonezyalılar için hac ibadeti özel bir yere sahip. Her Endonezyalının hayali bir gün hacca gidebilmek... İnsanların genç yaşta gidebilmeleri için hac fonları oluşturulmuş. Aileler isterlerse çocukları doğduktan itibaren bu fonlarda hac parası biriktirmeye başlıyorlar. Çocuklar belli bir yaşa geldiklerinde hac paraları birikmiş oluyor. Hacda Endonezyalıların genç bir yaş ortalamasına sahip olma nedeni de bu sanırım. Bizdeki gibi evimi alayım, oğlumu evlendireyim de, ondan sonra hacca sıra gelsin anlayışı yok. Zaten parası hazır, hac eğitimini de alıp genç yaşta bu ibadeti yerine getiriyorlar.

Endonezya’dayken daha ilginç bir şeyle karşılaştık. Jakarta’da arabayla bir yere giderken, ara sokakta bir kalabalık dikkatimizi çekti. Rehberimize kalabalığın nedenini sorduğumuzda, anasınıfları için hac eğitimi olduğunu, kalabalığın bundan kaynaklandığını söyledi. Gayr-i ihtiyari “Nasıl yani, anasınıfındaki çocuklar hacca mı gidecek?” sorusunu sormuşum. Elbette bu küçük çocuklar hacca gitmeyecekmiş. Bu, Endonezya’da rutin bir eğitimmiş. Talep eden ailelerin çocukları ihram giyip öğretmenleri eşliğinde haccın bütün menasikini yerine getiriyorlarmış. Maket Kâbe’nin etrafında tavaf yapıyor, yine maket Makam-ı İbrahim’de dua ediyor, şeytan taşlamak için taş topluyor ve maket şeytanı taşlıyorlarmış. O an zamanımız olmadığı için o eğitimi seyredemedik. Ama daha sonra Endonezyalı bir arkadaşımın anasınıfına giden kızının fotoğraflarını gördüm. Erkek çocuklar ihramlarıyla, kızlar beyaz mukenalarıyla sanki gerçekten hacda gibiydiler. Boyunlarındaki küçük hac çantaları bile öyle gerçekçiydi ki, minicik yaşta hac heyecanını yaşayan bu miniklere imrenmemek elde değildi. Kendi çocuğunuzun böyle bir olayı yaşadığını düşünün. Beş yaşındaki oğlunuzu ihram içinde Kâbe’nin etrafında tavaf duaları ederken hayal edin, sanırım ondan daha fazla siz duygulanır, heyecanlanırdınız.
İşte hac eğitimleri böyle heyecanlı ve adeta bir şenlik havasında yaşanıyor Endonezya’da. Hacda, umrede karşılaştığımız Endonezyalıların neden çok bilinçli oldukları da böylece açığa çıkmış oluyor. Oraya sadece hac öncesi aldıkları bir eğitimle değil, minik yaşlardan itibaren işlemiş bir bilinçle geliyorlar. Bu da her hallerine yansıyıp, diğer milletler tarafından takdire şayan hacılar olarak anılmalarını sağlıyor.
Dev Ağaç-Bali

Çoğu evde yemek pişirilmiyormuş, iş çıkışı bu tip tezgahlardan alıp gidiyorlar evlerine

Pazarda küçük tezgahlarının başındaki mutlu çocuklar-Jakarta

Pazarda yok yok. Akvaryum balıkları

Pazardan-Jakarta
İ
Kabuğunu soyunca aynı sarımsağa benzeyen ama tadı güzel bu meyvenin adı "salak"

Gittiğin yerde pazara gitmemişsen, birşeyler eksik kalır


Dünyanın öbür ucunda tanışırsın sarı karpuzla, dönünce öğrenirsin ki komşu köyde yetişiyormuş :)

Canavar meyvesi

Endonezya'da pazar sabahları meydanlarda toplu spor yapmak bir gelenek

Pirinç Terasları-Bali








Tapınaklar-Bali


Bali



Bali


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÇIKMAZ SOKAKLAR

BİRAZ YAVASLASAK