KABENIN KÜÇÜK MISAFIRLERI


KABENİN KÜÇÜK MİSAFİRLERİ


Mükerrem Cahide Saraoğlu (Moral Dünyası Dergisi-Ekim 2012)


Hacer biricik yavrusunu şefkatle bıraktı ağacın gölgesine. Minik bebeğin gözlerini kapar kapamaz tatlı rüyalara daldığı yüzündeki gülümsemeden anlaşılıyordu. Genç kadın yanıbaşındaki kaynaktan bir avuç su aldı, yüzünü yıkadı. Suyun sesi en güzel nağmelerden daha güzel geldi kulağına. Yüreği de bu suyla birlikte kaynıyordu adeta, Rabbine nasıl şükredeceğini bilemez haldeydi. Issız, çorak, kuş uçmaz kervan geçmez bu vadide, gönülden teslim olduğu Rabbi onları yalnız bırakmamış, çaresizliğinin zirveye çıktığı anda, bu berrak ve tatlı suyla hayata bağlamıştı onları. En çok da küçük İsmalinin yürek yakan çığlıklarının dindiğine şükrediyordu. O çığlıklar öyle derinden yakmıştı ki kalbini, yakınındaki iki tepe arasında ümit ve ümitsizliğin gelgitleri arasında defalarca koşup durmuştu.

O gün, Hacerin eşine az rastlanır teslimiyeti ve sayi hürmetine, dünyanın en değerli suyu zemzem hediye edildi, Hacer, İsmail ve tüm insanlığa. Bir kadın ve bir çocuk, o gün bir şehrin temellerini attılar. Öyle bir şehir ki, uğruna dünyanın dört bir köşesinde gözyaşları akıtılan, hayaliyle bir ömür boyu yaşanan, yeryüzünün en çok rağbet gören, en çok arzulanan, en çok özlenen şehri. İşte Hacer ve İsmail hala bu şehirdeler ve uzak yakın demeyip aşkla bu şehre koşan misafirlerini ağırlıyorlar.
Yüzyıllar önce bu mübarek diyarda,  minik İsmaillin çaresiz çığlıkları kâinatı ağlatırcasına bir sedayla yankılanmıştı. Bugünse Davudi sesli Kâbe imamı Fatihayı henüz bitirmeden, bu defa yüzlerce İsmail çığlığı yükselir Mekke semalarına. Namaz boyunca ağlamalar hiç kesilmez. Teşehhüdde zirvededir masum çığlıklar. Ancak selam verilip şefkatli annelerin sinesine ulaşınca sesler kesilir. Ama kimse rahatsız olmaz çığlıklardan, çünkü ağlayanlar Allahın minik misafirleridir. Hani Hz İbrahim Kâbeyi inşa edince Allahın emri üzere “Ey insanlar! Allahü Teâlâ, bir ev bina etti ve bu evi ziyaret etmenizi emreyledi. Geliniz, Kabeyi ziyaret ediniz” diye bütün zamanlara seslenmiş ve kıyamete kadar Kâbeyi ziyaret edecek olanlar da “lebbeyk” diye cevap vermişti ya, işte bu minikler de “lebbeyk” cevabını veren talihli kullar arasındadır. Ve belli ki bu yüce mekânda onların çığlıkları, Rabbe olan yakarışlarıdır. Ve kimbilir belki de İsmail, zemzem kuyusunun başından onlara serzakirlik etmektedir.
Hac dönemi  zahmetlidir, onun için bu dönemde çok fazla olmasa da son yıllarda umre  ziyaretlerinin artmasıyla birlikte Kâbe’nin küçük misafirlerinin sayısında da gözle görülür bir artış yaşanmaktadır.  Rahman’ın küçük misafirleri bütün safiyet ve günahsızlıklarıyla bir başka  güzeldirler ihramlarıyla...

Çocuk ve ihram
Mescid-i Haramda çocuklara özel hiçbir düzenleme yoktur. Görünüşte hiçbir eğlencenin olmadığı sıkıcı bir yermiş gibi gözükür. Ama hiçbir çocuk orada sıkılmaz. Bir çocuk Kâbenin yanı başındayken gezmek tozmak, parka gitmek aklına bile gelmez. Kâbenin etrafında çocuklar, hiçbir yerde olmadıkları kadar mutludurlar. Bazen saatlerce bu mekânda kalırlar, yine de ayrılmak istemezler. Muhtemeldir ki, masum ruhları Allah’a bu denli yakın olmayı büyüklerden daha fazla hissediyordur. 

Bir çocuk yatsıdan sonra otele giderken el sallar Kâbeye, “Hoşça kal Kâbe, yarın yine geleceğim, beni bekle olur mu” der, yarım yamalak konuşmasıyla. Başka bir çocuk otelde “Kâbeyi özledim” diye tutturur. Yeni gelmişlerdir oysaki Kâbeden. Yine bir küçük misafir memleketine döndüğünde, ezanı duyar ve koşarak gelir anne babasına. “Hadi ezan okunuyor, Kâbeye gidelim”. Anne gülerek cevap verir “ Oğlum burada Kâbe yok, camiye gideriz”. Ufaklık bütün safiyetiyle söylediği “Off, o zaman buraya da Kâbe yapsınlar” cevabıyla güldürür etrafındakileri.

İhram hiç kimseye yakışmaz, çocuklara yakıştığı kadar. Masumiyetlerine masumiyet katar adeta, melekleştirir onları. Gelen geçen dayanamaz güzelliklerine, durdurup sevilirler, öpülürler. Kimisi yürümeyi bile bilmez, anne babasının kucağındadır. Kimi zencidir, kimi beyaz, kimi çekik gözlü. Kimisi de birkaç kardeştir, Safa Mervedeki yeşil ışıklar arasında yarış yapmak onların en büyük eğlencesidir. Tavafta ve sayda pek çok ihramlı çocukla karşılaşır, bakmaya doyamazsınız. Onlar yürürler, koşarlar, dua ederler, rahmeti celbederler safiyetleriyle. Küçük çocuklara umrenin temposuna ayak uydurmak zordur, yorgunluktan uyuyakalırlar çoğu zaman. Onlarla tavafa, saya devam etmek kolay değildir anne babalar için. Genelde babalar çeker yükü. Kavurucu güneşin alnında, kucakta, sırtta, omuzda uyuyarak tavaf yaparken minikler, babaların ecri kat kat katlanır. Muhtemeldir, Hicr-i İsmail’de medfun Hacer duasıyla destek olurken çocuğunu taşıyan annelere, İsmail babaların kollarına güç kuvvet üfürür.

"İsmail suyu" taşımak
Bir namaz çıkışı küçük kardeşlerinin elinden tutmuş iki çocuk hesap yaparken sıfırların arasında kaybolur. Hayır, yaptıkları hesap alacakları oyuncağın fiyatına dair değildir. Kâbede kılacakları namazların sevabını hesaplamaktadırlar. Biri “Şimdi burada bir vakit namaz 100 000 sevap artı 27 kat da cemaat sevabı…” Diğer kardeş itiraz eder “Hayır 100 000 çarpı 27 olacak. Yani bir vakit namaz için 27’nin yanına 5 sıfır koy…” Diğerinin sevinci sesine yansır “Ohh, çok iyiymiş o zaman, bir vakitten iki milyon yedi yüz sevap gelecek, 12 günde 60 vakit namaz, cenaze namazlarını da sayarsak… Bu sevaplar bize ömür boyu yeter…” “Hiçbir namazı kaçırmamalıyız, hatta bol bol da kaza kılalım” diye sözleşirler. Sanki kazaya kalan namazları varmış gibi.

Her milletten, her renkten çocuklar Mescid-i Haramı daha bir güzelleştirirler. Dil problemleri yoktur, çünkü birçoğu daha ana dilini bile konuşamamaktadır. Önyargılara da sahip değillerdir büyükler gibi. Yetişkin müminlerin beceremediği birliği gerçekleştirirler. Gün sonunda ayrılırken oyuncak arabalarını değiştirir bir Filistinli ile bir Türk çocuk. Bir Malezyalı minik misafir olur, bir İranlı çocuğun mütevazi bisküvi sofrasına. Direklerin etrafında koşturmak ne zevklidir, Mısırlı çocuk Endonezyalıyı kovalar. Hindistanlı minik şekerlerini paylaşır Sudanlı arkadaşıyla. Kimbilir belki şu direğin arkasında saklanan beyaz fistanlı sürmeli minik, İsmaildir. Bu kutlu mekânın ilk misafir çocuğu, 21. Yüzyılın minik misafirlerine arkadaşlık etmektedir.

Çocuk biraz büyükse Kâbede, değişik hedefler peşindedir. Tavaf yaparken etrafı gözler, planlar yapar kendince. Bir gün babasıyla otururken müezzin mahfilinin altında, kayboluverir ortalıktan. Birazdan kanayan bir ayakla çıkagelmiştir. Ayağı umurunda değildir, yüzünde bir zafer sevinci, eli havada.  “Değdim baba, Hacer-ül Esvede değdim”. Sonraki günler 3. Kattan seyrederken Hacer-ül Esvedi, projeler üretirler baba-oğul. Gelen herkes Hacer-ül Esvede dokunabilmelidir. Biletli geçiş yaparlar olmaz, turnike kurarlar olmaz, en sonunda tünel projesiyle kavuştururlar müminleri, mübarek cennet taşıyla.

Mescid-i Haramda zemzem bidonlarının başında oyuna dalmak, zamanı unutturur çocuklara. Anneler burada çocuklarını uyarmaz “ıslanma” diye. Çünkü zemzemdir ıslatan, ne kadar ıslansa kârdır. Zemzem bardakları defalarca dolar, boşalır. Bazen büyüklere teker teker “İsmail suyu” taşımak bir yarışa dönüşür. Zemzem bardakları oyuncağı olmayan çocukların imdadına yetişir. Plastik bardaklardan kimi zaman çiçekler yapılır, kimi zaman kuleler, kimi zaman oyuncak arabalara garajlar. Kültür çeşitliğinde oluşmuş sevgi yumakları fotoğraflarla memleketlere taşınır. Mescid-i Haramda büyüklerin duaları küçüklerin cıvıltıları eşliğinde yükselir semalara. Bir anne dünyanın değişik köşelerinden gelmiş çocuklara bakıp dua eder kutlu mekanda“İnşaallah büyüyünce karşılaşır, birlikte hizmet edersiniz insanlığa”.

Rahman'ın küçük misafirleri
Rahmanın küçük misafirleri zamanlarının büyük bölümünü Kabede geçirirler. Orada yer içer, orada oynar, orada uyurlar. Mescid-i Haramda uyku başka bir tattadır. Sert mermerler kuştüyü yataklardan bin kat daha rahattır. Cennette uyuyor gibi gülücükler yansır yüzlere. Kimbilir şu merdivende uyuyan yavruyu Hacer kucaklamıştır belki de.

Konuşmayı henüz öğrenmiş bir çocuk lebbeyk söyler durur, aklına geldikçe. Çizgi filmlerden öğrendiği şarkılar hatırına bile gelmez Kabede. “Lebbeyk Allahümme Lebbeyk Lebbeyk la şerike leke lebbeyk İnnel hamde ve’n-ni’mete leke vel mülk la şerike lek” tek şarkısı haline gelmiştir. Farkında olmadan zevkle söyler durur. Uyurken İsmail masalı ister annesinden. Mescidi Haramdan çıkıp otele giderken “İsmail suyu” doldurur şişesine.

Umre kelimesi köken itibariyle “imar”dan gelir. Umre, hayatı imar için bir vesiledir. Ve küçük umrecilerin hayatlarına tohumlar atılır bu diyarda. İbrahim sıvazlar onların sırtlarını, İsmail oynar onlarla, Hacer şefkatini sunar, Alemlerin Efendisi (SAV) okşar başlarını. Anne babaların duası, burada atılan tohumların gün gelip sümbüllenmesi içindir. Her gün yeni çocuklar gelir dünyanın merkezine. Hacer ve İsmail karşılar onları. Ve her gün bazıları veda eder. Hacer ve İsmail el sallar arkalarından. Kâbe, küçük misafirlerini bir başka ağırlar. Gelen herkes şahit olur ki, bütün çocuklar Kâbede güzel, Kâbe de çocuklarla bir başka güzeldir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÇIKMAZ SOKAKLAR

GÜLERYÜZLÜ İNSANLARIN ÜLKESİ ENDONEZYA

YUZYILLARDIR ZIKREDEN SARAY: ELHAMRA