Kayıtlar

Kasım, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ISTANBUL'A BENZEYEN ŞEHIR LIZBON

Resim
İSTANBUL'A BENZEYEN ŞEHİR LİZBON Mükerrem Cahide Saraoğlu (Moral Dünyası Dergisi-Mayıs 2013) Yedi tepe üzerinde arzı endam eden, masmavi boğazını iki köprünün taçlandırdığı, denize inşa edilmiş kulesi, yokuşlu dar sokakları, tarihî tramvayı, su kemeri, denize nazır surlarıyla acaba İstanbul’da mıyım dedirtecek bir şehir Lizbon. Şehri gezdikçe daha pek çok ortak yön bulmanız işten bile değil. Pek çok medeniyete beşiklik etmiş, Avrupa’nın doğu ve batı uçlarını tutmuş bu iki şehir birbirlerinden haberdar mıdır bilinmez, ama Lizbon’u karış karış gezenler, İstanbul’un kulağını çınlatmadan edemez. Lizbon, Portekiz’in başkenti. Portekizlilerin Lisboa olarak adlandırdığı şehir Tejo Nehri’nin Atlantik Okyanusu’yla buluştuğu yerde oluşan haliçte kurulu. İsminin Endülüs dönemindeki “El Uşbuna”dan geldiği düşünülüyor. Nitekim Portekizlilerin telaffuzu “lişboa” şeklinde. İstanbul’a benzeyen bu şehirde İstanbul’da olmadığınızı vurgulayan en önemli şey ise sakinlik. Çünkü şehrin

KABENIN KÜÇÜK MISAFIRLERI

Resim
KABENİN KÜÇÜK MİSAFİRLERİ Mükerrem Cahide Saraoğlu (Moral Dünyası Dergisi-Ekim 2012) Hacer biricik yavrusunu şefkatle bıraktı ağacın gölgesine. Minik bebeğin gözlerini kapar kapamaz tatlı rüyalara daldığı yüzündeki gülümsemeden anlaşılıyordu. Genç kadın yanıbaşındaki kaynaktan bir avuç su aldı, yüzünü yıkadı. Suyun sesi en güzel nağmelerden daha güzel geldi kulağına. Yüreği de bu suyla birlikte kaynıyordu adeta, Rabbine nasıl şükredeceğini bilemez haldeydi. Issız, çorak, kuş uçmaz kervan geçmez bu vadide, gönülden teslim olduğu Rabbi onları yalnız bırakmamış, çaresizliğinin zirveye çıktığı anda, bu berrak ve tatlı suyla hayata bağlamıştı onları. En çok da küçük İsmalinin yürek yakan çığlıklarının dindiğine şükrediyordu. O çığlıklar öyle derinden yakmıştı ki kalbini, yakınındaki iki tepe arasında ümit ve ümitsizliğin gelgitleri arasında defalarca koşup durmuştu. O gün, Hacerin eşine az rastlanır teslimiyeti ve sayi hürmetine, dünyanın en değerli suyu zemzem hediye edil

GEMILERIN YAKILDIĞI YER: CEBELITARIK

Resim
Bir fotoğraf karesine kolayca sığabilen ülke  GEMİLERİN YAKILDIĞI YER: CEBELİTARIK  Mükerrem Cahide Saraoğlu (Moral Dünyası Dergisi-Mart 2013) B indik katranlanmış gemilere, Allah, nefislerimizi, mallarımızı ve ailelerimizi cennet karşılığı bizden alır diye… Bu uğurda birşey istersek kolaylaşsın bize, Hiç aldırmayız kanlarımızın akıp gittiğine, Şayet kavuşursak kavuşulması yüce olan şeye… Tarık bin Ziyad Şiirde bahsi geçen katranlanmış gemiler bir zamanlar işte bu boğazda yol alıyorlardı. Şimdi karadan da olsa bizim de menzilimiz o meşhur gemilerle aynı: Cebelitarık. İspanyolların güneş sahili (Costa del sol) olarak adlandırdıkları kıyı boyunda yol alırken, güneş de bu ismiyle müsemma sahillere veda etmeye hazırlanıyor usul usul. Nihayet ufukta sislerin arasına gizlenmiş o heybetli dağı fark etmek heyecanımızı arttırıyor. Yanılmamak için arabayı durdurup tekrar dikkatle bakıyoruz. Evet, bu o, Cebelitarık Dağı. Portekiz’den başlayan yolculuğumuzun Kur

YUZYILLARDIR ZIKREDEN SARAY: ELHAMRA

Resim
YÜZYILLARDIR ZİKREDEN SARAY: ELHAMRA Mükerrem Cahide Saraoğlu (Moral Dünyası Dergisi-Kasım 2012) Dinen yağmurun ardından mis gibi bir toprak kokusu. Çayımı yudumlarken hayranlıkla seyrettiğim tepe, bahar yağmuruyla birlikte yeşilin başka bir tonuna bürünmüş. Üzerindeki kızıl sarayı daha bir güzelleştirmiş sanki. Sayılı dakikaların bitmesinden korkarak, gözümü bir an bile ayırmak istemiyorum. Rüyada olmaktan korkar gibiyim. Gözlerim Sabıka Tepesine odaklanmış, duygularım karışık. Mutluluk, hayranlık, gurur, hüzün. Ha bire yer değiştiriyorlar içimde. Dünyanın en zarif sarayı Elhamra bir kez daha karşımda. Seyretmeye doyamıyor, tarifsiz bir mutluluk yaşıyorum. Yüzyıllar öncesinden bugüne hediye edilen nezafet, estetik, zarafet… Bu eşsiz sanat eserini meyve veren medeniyetin mensubu olmak gurur veriyor biraz da. Ama diğer yandan Akif’in dizeleri kulağımda: “Endülüs tacı elinden alınan bahtı kara, Savuşurken o güzel mülkü verip ağyara, Tırmanır bir kayanın sırtına etra

ÇINI VE INSAN

Resim
ÇİNİ VE İNSAN... İKİSİ DE TOPRAKTAN... Mükerrem Cahide Saraoğlu (Moral Dünyası Dergisi-Şubat 2012) Mevlana’nın insana ve onun bu dünyadaki kemal yolculuğuna işaret ettiği  “Hamdım, piştim, yandım” deyişi herhalde çini kadar başka hiçbir maddede kendini bulmaz. Çini de insan gibi toprak olarak başlar yolculuğuna. Süzgeçlerden geçer arınmak için, sabırla bekler, badireler atlatır, çileler çeker, defalarca yanar. İnsan nasıl ki bir aynadır, Yüce Yaratıcı’nın isimlerini yansıtmakla vazifelidir; yolculuğunu tamamlayan çini de üzerine nakşedilen güzelliklerle gönlü açık insanların kalbine akar, sonsuza bir kapı aralar. Çini, bu çileli sabır yolculuğunda yalnız değildir, kendisiyle birlikte ustasını da pişirir, olgunlaştırır. Kendini bu yolda eritebilen çini ustalarını birer sanatçıya dönüştürür. “Ol mahiler ki derya içredür deryayı bilmezler” misali içi dışı, sağı solu çinilerle çevrili bir memlekette doğmamıza rağmen onu hakkıyla tanımamız yıllar aldı. Çocukluğumuzda